31 Aralık 2012

Yeni Yıl Kutlaması..

Karşılamaya hazırlandığımız 2013 yılının sağlık, mutluluk ve başarılarla dolu,  trafik teröründen uzak bir yıl olması dileğiyle.. 


25 Aralık 2012

Türkiye'de Otomobil Müşteri Profili

OYDER Yönetim Kurulu Başkanı H. Şükrü Ilısal
Otomotiv Yetkili Satıcıları Derneği'nin geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi bu yıl da yaptırdığı "Otomobil Müşterileri Profil Araştırması" anketinin sonuçları kamuoyuyla paylaşıldı. GfK Türkiye ile 1300 kişi üzerinde gerçekleştirilen anketin ortaya koyduğu bazı çarpıcı sonuçlar şöyle;





  • Otomobil tüketici çevrelerinde lüks olarak değil, ihtiyaç olarak algılanıyor. Toplumda bu algı oranı % 35.4
  • Otomobil satışlarının % 41'lik bölümü banka kredisiyle gerçekleşiyor, yeni araçların % 85'i şahıslar üzerine tescilleniyor.
  • Otomobil satın alanların % 78.8'i evli, % 57.4'ü ise evli ve çocuk sahibi kişilerden oluşuyor.
  • Otomobil satın alanların % 50.3'ü üniversite veya yüksekokul, % 30.8'i lise eğitim düzeyine sahip kişilerden oluşuyor. 
  • Otomobil sahibi olanların % 25'i direkt yetkili satıcı ile irtibata geçerek marka kararını veriyor.
  • Otomobil önce tasarımına bakılarak seçiliyor. Bunu sırasıyla yakıt tüketimi, donanım paketi, teknolojik özellikler, fiyat, motor hacmi, güvenlik, ödeme seçenekleri, 2. el değeri ve çevreci özellikleri izliyor.
  • Otomobil kullanıcılarının % 39.6'sı ayda 750-1.500 km ve % 24.9'u 1.500-2.500 km yol katediyor.
  • Yeni otomobil kullanıcılarının % 29.9'u 50 ile 100 TL arasında, % 34.4'ü 100 ile 150 TL arasında tutarlarda akaryakıt alımı gerçekleştiriyorlar.
  • Yeni otomobil alımında kasko poliçesi düzenletme oranı ise % 95
(Kaynak: OYDER)

13 Aralık 2012

Yerli Otomobil Değerlendirmesi


Doç. Dr. Sedat Çelikdoğan
Bir dönem eski Başbakanlardan Necmettin Erbakan'ın danışmanlığını yapan, şimdilerde Ostim Vakfı Yönetim Kurulu Üyeliği görevini yürüten Doç. Dr. Sedat Çelikdoğan, Türkiye'nin milli otomobil markasını oluşturmasının yolunun gelişmekte olan ülkelerin dahil olacağı uluslararası konsorsiyumdan geçtiğini savunarak "Bu konsorsiyum sayesinde 1.5 milyar nüfusun üzerindeki pazara ulaşılırken, Ar-Ge ve üretim maliyetleri de en aza indirilecek. Yetkililer inansın, 4-5 yıl içinde milli otomobili yollarda olur" dedi. Yerli motor fabrikası TÜMOSAN'ı kuran ekipte de yer alan Doç. Dr. Çelikdoğan,  Türk markası bir otomobilin üretilmesi için nelerin gerekli olduğuyla ilgili görüşlerini anlattı.

Volkswagen ve Renault'un birçok ülkedeki düşük üretim düzeyine sahip markaları satın aldığına ve dünya otomotiv pazarının bir kaç markanın eline geçmeye başladığına dikkati çeken Çelikdoğan, küresel düzeydeki mevcut pazar yapısının Türkiye'nin kendi otomobil markasını oluşturmaya elverişli olmadığını, oluşturulacak söz konusu markanın da kısıtlı pazar nedeniyle devler karşısındaki rekabet gücünün zayıf olacağını söyledi. Bursa, Sakarya ve Kocaeli'ndeki fabrikalarda üretilen otomobilleri yerli olarak niteleyen Çelikdoğan, yerli otomobilden farklı olarak Türkiye'nin Ar-Ge'si, tasarımı ve başta motor olmak üzere kullanılan parçalarıyla ''milli otomobil''ini üretmesi gerektiğini dile getirdi. Milli otomobilin Türkiye'nin 2023 yılı için belirlediği ekonomik hedeflere ulaşması için de önemli olduğuna dikkati çeken Doç. Dr. Çelikdoğan, şöyle konuştu:
''Siz 300 bin araç üreterek otomotiv devleriyle rekabet edemezsiniz, rekabette varım demek için en az 1 milyon araç üretmelisiniz. İlk 10'a girmek içinse 3 milyon.. Bunun yolu da 1 milyon aracın satılacağı pazar bulmaktan geçiyor. Bu pazarın ve üretim masraflarının karşılanması için ülkeler arası konsorsiyumlara ihtiyaç var. Bizim yol haritamıza göre, Türkiye'nin milli otomobil markasını oluşturmasının yolu gelişmekte olan ülkelerin dahil olacağı uluslararası konsorsiyumdan geçiyor.''

BEŞ AYRI SEGMENTTE ÜRETİM YAPILABİLİR

Konsorsiyum üyesi ülkelerin her birinde üretim tesislerinin olacağını, bu tesislerde 5 ayrı segmentteki otomobillerin kademeli olarak planlanarak üretileceğini dile getiren Çelikdoğan, ''Konsorsiyum sayesinde 1,5 milyar nüfusun üzerindeki pazara ulaşılırken, Ar-Ge ve üretim maliyetleri de en aza indirilecek. Her ülkede üretilen otomobiller, o ülkenin markasını taşıyacak. Konsorsiyuma katılan ülkelerin birbirleri ile yapılan ticaretinde gümrük tarifelerinde azalma veya sıfır tarife ile milli otomobil bütün pazarda ucuz ve tercih edilen marka olacak'' diye konuştu.

AR-GE KONUSUNDA DESTEK YETERLİ

Doç. Dr. Çelikdoğan, bugün otomotiv sektöründe bilgi ve teknolojinin yabancı yatırımcıların elinde olduğu bir üretim yapısının hakim olduğunu ifade ederek, yabancı otomotiv markalarına verilen her yatırım teşvikinin milli otomobilin üretiminden uzaklaşması anlamına geldiğini öne sürdü. Birçok sanayicinin uzun yıllardır milli otomobil için emek, zaman ve para harcadığını vurgulayan Çelikdoğan, ''Bu konuda bilgi ve teknoloji birikimimiz belli ölçüye kadar var. Bu seviyenin daha ileriye taşınması ve üretimle taçlandırılması için devletin sadece Ar-Ge konusunda destek vermesi yeterli. Yetkililer çizdiğimiz yol haritasına inansın, 4-5 yıl içinde milli otomobili yollarda olur'' dedi.

ELEKTRİKLİ MODEL DE PLANDA VAR
 
Milli otomobilde milli motorun kullanılmasının olmazsa olmaz olduğunu savunan Doç. Dr. Çelikdoğan, fosil yakıtlı motorların yanında milli otomobilde elektrikli motorun kullanıldığı modelin de olmasının hedeflediğini dile getirdi. Sedat Çelikdoğan, Türkiye'de üretilen otomotiv ürünlerinin kalitesinin uluslararası piyasada kendini kabul ettirdiğini, fiyat, servis ve teslimat konusunda rekabet gücüne de sahip olduğunu ifade ederek, şunları kaydetti:
"Son 12 yıllık periyoda bakıldığında ihracat - ithalat dengesi zaman zaman fazla ve zaman zaman da açık verdi. 1 milyon adetin üzerinde araç üretimi yapılan ülkede ihracat fazlalığı olması gerekir. Üretimin ve ihracatın artırılabilmesi için daha çok araç modeli Türkiye'de üretilmeli. 2023 yılı hedefi olarak dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olabilmek için üretimin 3 milyon adedi aşması gerekiyor. Bu sayıya erişebilmek için otomobil segmentinde 4-5 model, elektrikli otomobilde en az 1 model, hafif ticari araçlarda en az 3 model ve diğer ticari araçlarda 6-7 tip modele ihtiyacımız var."

(Kaynak: AA)

26 Kasım 2012

Kadın Arabası mı?


Bu yazımda sayıları her geçen gün artan otomatik vitesli araçları ele almak istedim. Son yıllarda ülkemizin gelişimine paralel olarak, çalışan kadın sayısında ciddi bir artış olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu durum kadınların otomobil dünyasında da iki temel nedene bağlı olarak daha fazla yer almasını sağladı. Biri, bireysel ulaşım ihtiyacını giderme isteği hatta zorunluluğu.. Diğeriyse ekonomik özgürlüğe bağlı olarak otomobil sahibi olma isteği ve ilgisi..
Kadınlar da doğal olarak, tecrübe ve tavsiyelerden hareketle yoğun trafikte daha konforlu sürüş için otomatik vites araçları tercih etmeye başladılar. Lakin bu tercihler, piyasada kanımca sakat bir algının doğmasına da neden oldu. Otomatik vites araçların "kadın arabası" olduğu iddiası.. Gerçekleştirdiğim onlarca otomobil satışında şahit olduğum bazı diyaloglardan hareketle söylüyorum bunu.. Koca koca, üstelik de okumuş adamların "Kadın sürücüler düz vites otomobil kullanmayı beceremiyorlar" iddiasından bahsediyorum. Bu mantıksız düşüncenin aksine trafikte kurallara uyan, düz vites araçları da son derece düzgün kullanan kadın sürücülere rastlıyoruz aslında.. 
Sürücü camiasında otomatik vites araçların sürücüye keyif vermediğini iddia eden, hatta bu otomobilleri zaman zaman "sakat arabası" şeklinde niteleyen (engelli otomobili kastediliyor) sakat düşüncenin bir başka tespiti bu bence..
Büyük şehirlerin dur kalk trafiğinde sürücüye ayrı bir konfor sunan otomatik vitesli bir araçta sürücü, debriyaj pedalı olmadığından sol ayağına, hareket halinde vites değiştirmeyeceğinden de sağ eline ihtiyaç duymayacağından %50 oranda daha az yorulacaktır. Bunu mantıklı şekilde açıkladığınızda aklı başında her erkek sürücüye de en az kadınlar kadar otomatik vites bir araç satmak kolay aslında !
Üstelik küçük sınıf otomobillerden itibaren yaygınlaşmaya başlayan otomatik vites, günümüzde özellikle üst sınıf araçların çoğunda standart olarak sunulan bir donanım haline geldi. Toplu taşıma araçlarında bile otomatik vitesin tercih edildiği bir çağda yaşadığımızı hatırlatarak bu bahsi kapatabiliriz.

İkinci bölümde üzerinde durmak istediğim, bu önemli sistemin bakımları aksatıldığında veya hatalı kullanıldığında ağır faturaların çıkmasına neden olabildiği konusudur. Bu masraflar, gösterge tablosunda ikaz sinyaliyle başlayabiliyorken bazen de vites atmalar veya özellikle yokuş çıkışlarında meydana gelen performans düşüklüğü ile kendini gösterebiliyor. Bu durumda sürücü gaz pedalına bastığında titreyen, geç tepki veren ve eskisinden daha fazla yakıt tüketen aracını bir servise götürmek zorunda kalıyor. Servis önce ATF isimli şanzıman yağı ve yağ filtresinin değişimini gerçekleştiriyor, sorun giderilmezse selenoid valfler ya da yağ basınç subabında yapılan kontrollerde arıza tespiti yapabiliyor. Tüm bunlar şanzımanın ömrünü yavaş yavaş kaybettiğinin de bir göstergesi aslında.. Zamanında değişmeyen şanzıman yağı, şanzımanın içindeki yapı malzemelerine kalıcı zararlar verebiliyor. Unutmadan; diğer hidroliklerden ayırt edilmesi için özellikle kırmızı renkli olarak üretilen otomatik şanzıman yağı, çalışma sırasında rengi kararırken akıcılık özelliğini de kaybeder ! Bu nedenle 40 - 50 bin km aralığında mutlaka değiştirilmesi gerekir. Ortalama değerlerin altında kilometrelerde kullanılan otomobillerde ise, bu kilometrelere gelmeden gerekli kontroller maksimum iki yılda bir yapılmalıdır.

Yağ seviyesinin kontrolü için
  • Aracınız düz bir yere park edilmiş ve el freni çekili vaziyette olmalıdır.
  • Vites kolu (N) konumundayken motor rölantide bir süre çalıştıktan sonra vites bütün konumlara tek tek alınarak yağın dağılması sağlanmalıdır.
  • (P) konumuna getirilen motor durdurulmalıdır. Bir süre beklendikten sonra yağ ölçüm çubuğu çıkarılarak seviye kontrol edilmelidir.
  • Otomatik şanzıman yağının seviyesi "hot" yani "sıcak" aralığında olmalıdır. Eğer bu seviyenin altında ise yağın mutlaka tamamlanması gerekir.
Konforlu sürüşler..








22 Kasım 2012

Sektörün Gelecek Trendleri

Geçtiğimiz yılı 864.000 adetlik satış, 20 milyar dolarlık ihracat ile kapatan Türkiye otomotiv sektöründe gelecek hangi otomobillerde? Otomotivin patronlarından gelecek trendleri..

Ümit Karaaslan - Hyundai Assan Genel Müdürü
Cari açığımızda %58 pay alan petrol ithalatına önlem olarak, özellikle ülkemizde dizel yakıta göre %20 daha düşük maliyetle üretilen benzinin fiyatında gerekli düşürmeler yapıldığında, benzinli araçlarda yeni teknolojik gelişmeler doğrultusunda benzinli araçların payı artacak. Hibrid ve yakıt hücreli olarak adlandırılan alternatif yakıtlı araçların payı da %10’lara ulaşacak. Hyundai, hidrojenle çalışan yakıt hücreli araçların dünyada seri üretimine başlayan ilk firma oldu. Bu doğrultuda 2015 yılı itibariyle yollarda dolaşan yakıt hücreli Hyundai modellerinin sayısı artacak. Araçlarda kişisellik daha ön plana çıkacak, internet, telefon ve iletişim, otomotivdeki talebi yönlendirecek. Çalışan kadın sayısındaki artış ile birlikte kadınlara özel hazırlanan donanıma sahip olan araçlar artacaktır.


İlkim Sancaktaroğlu - Nissan Türkiye Genel Müdür Yard
Sektörün geleceğe yönelik en önemli trendi, hibrid ve elektrikli araçların marjinallikten çıkması ve yollarda daha fazla rastlanır hale gelmesi olacak. Ezber bozan yeni alt segmentlerin yaratılması da önemli trendler içerisinde bulunacak. Qashqai modelimizin lider olduğu cross-over segmenti gibi alt segmentler, ana segmentlerden giderek artan oranda pay alıyor. Yeni motor teknolojileri ile üretilecek cimri ancak performanslı motorları da araçlarda daha sık göreceğiz. Üçüncü bir trend ise modern iletişim teknolojilerinin hem araçlara hem de pazar dinamiklerine ve iletişime entegre edilmesidir. Pazar ve iletişim tarafında ise sosyal medya kanallarının marka-müşteri iletişiminde payının artması önümüzdeki  10 yıla damgasını verecek.


Ali Haydar Bozkurt - Toyota Pazarlama ve Satış CEO
Çevreci yaklaşımlar ve sosyal değerler çevre  dostu araçların tercih edilme kriterlerinde ilk sırayı alacak. Toyota gelecek 10 yılda tüm modellerin hibrid versiyonunu üretmeyi hedefliyor. Çevreci yaklaşımlar ve sosyal değerler üreticilerin üzerinde hassasiyetle durması gereken bir konu olacak. Bilgi ve iletişim teknolojilerinin de sıkı bir takipçisi olmak ve bunları uygulama alanı içine dahil etmek gerekiyor. İnsanların otomobillerinde internete erişim istemeleri bunun en güzel örneği olarak karşımıza çıkıyor. 10 yıl sonra insanların evlerinde, ofislerinde uyguladıkları gelişen yeni teknolojileri otomobillerinde de görmek istemelerini gayet doğal olarak karşılayıp hazırlıklı olmamız gerekiyor.

(Kaynak: İnfomag Kasım 2012)